Sunday, January 25, 2009

Midemden gulucukler cikiyor :)



Blogumuz yemek tarifi sitesini andirir oldu, ama bu haftasonu yaptiklarimizi atlamak mumkun degil.

Sedar ile 2 hafta oncesinde tavla oynamistik, sozum vardi, ispanakli borek yapacaktim. Ama benim sevgili kocacigim oyle kolay seyleri de istemez. Simdi bunu okur okumaz soyleyecegini duyar gibiyim: "Tabiki istemem o kadar zar attim, oyun oynadim, yoruldum herhalde" :) Sonuc olarak mifloy hamurlari yufkalar bir kenara diyerek sivadim kollari, hamuru hazirladik, 12 esit parcaya bolduk, acip acip tepsiye yerlestirdik, Sedar da her katinin arasini tek tek yagladi. Arasina da ispanak peynir, cok guzzel oldu cok! Dun aksam ustu yaptik, bugun sabah kahvaltisindan sonra geriye sadece 3 dilim kalmisti, ancak onlarin fotograflarini cekebildik :))



Kocaman haftasonunu bir borekle gecirmedik tabiki. Bugun super harika sahane bir deneme daha yaptik; Icli Kofte :) Aslinda cok yaptik denemez, Sedar herseyini hazirladi ben sadece oyma ve kapatma isine yardim ettim. Yatak odasinda dolanip duruyodum, bir geldim ki icini hazirlamis; kiyma, sogan, ceviz, maydonoz bir guzel kavurmus. Heryer misler gibi kokuyor. Hemen disini da hazirladi; ilk sefer oldugu icin irmik ve bulgur ile yaptik. Kac tane yaptiniz kacar tane yediniz derseniz orasi ayri; toplam 12 tane koftemiz vardi, 4tanesi yarina kaldi. Kiyamadik ki yiyelim :)) Siz benim anlata anlata bitiremedigime bakmayin, ilk deneme icin fena degildi, 4 ay sonra da cok tatli geldi ;)




Simdi midemde gulucukler aciyor, Sedar'da mayisti uyudu uyuyacak!

Monday, January 19, 2009

Whistler

Sevgili aylik,

Whistler'a gideli neredeyse bir ay oldu, biliyorum, ve bir sonraki kayak planlarini yapmaya basladik, onu da biliyorum, evet biliyorum, cok zamandir yazmadik, evet, evet, hepsini biliyorum. Ama ve lakin, bu yaziyi bekleyen cok kisi oldugundan, "nasilsa bir gun yazacagim"dan, "acaba Fatos yazar mi"dan mutevellit, bir aydir yazmiyorum, biliyorum, geciktim.

Velhasil-i kelam, Fatos iceride kofteleri terbiyeliyedursun, ben de bu yaziyi yazivereyim.
Efendim Whistler dedikleri, ben diyeyim bir, sen de iki koca dag. Uzerine allisi, morlusu, yesili, kahvesi, renklerin her turlusunu giyinmis, altinda uzunu, kisasi, genisi ve dahi dari, hem teklisi hem ciftlisi, envayi cesit tahtasi oldugu halde, nereden baksan bir kasaba adamin, tabiat hukumleri ve akil mantik cercevesine bir turlu sigdiramadigim, degisik kanunlara uyaraktan kaydigi, kayarken taklalar attigi, kimisinin dusdugu, kimisinin ise hic kalkmadigi, buna ragmen benden gayri bir allahin kulunun "benim burada ne isim var" demedigi, vancouver iline takribi yirmibes fersah uzaklikta, pek meshur bir deli pazaridir. (olsa da okusak bir I.O.A, yeni kitabi ciktimi ki ola)

Bizimkisi biraz cahil cesareti olsa gerek, gavurlarin christmas tatilini firsat bildik, daha kimsecikler uyanmadan, uyanip da yollara dusmeden, dusup de bizi deli etmeden, erken davrandik ve taktik zincirlerimizi dustuk yola. Cahil cesareti diyorum cunku o siralar seattle ve vancouver'dan kalkamayan ucaklar, hava alaninda ser sefil insanlar haberleri ile kar firtinasinin kafamizdaki pek de korkunc olmayan resmi biraz bugulanmisti, hatta acaba gidebilecek miyiz diye endiselenmeye baslamistik. Sabah (daha dogrusu gece) kalktigimizda hava daha karanlik oldugu icin pek anlayamamistik. Megerse cok guzel bir gun olacakmis. Hatta gittigimiz gun kadar guzel bir gun biz gittigimizden beri olmadi. Taze ve gunesli. Iste size bir kac fotograf. Bu arada parantez acip dusuncelerimi aktarmak istiyorum. Bana oyle geliyor ki, insanlar bu blogu yazilari okumaktan cok fotograflara bakmak icin takip ediyorlar. Aslinda haksiz sayilmazlar ama yine de o vakit neden bu kadar yazip duruyoruz diye de merak etmiyor degilim. Neyse fotograflari yazinin sagina soluna yerlestirmek estetik bir goruntu olusturuyor. En azindan onun icin yazalim.



Yol ilerledikce, gun de agardikca karsimiza soldaki gibi manzaralar cikmaya basladi. Biz de heveslendik de heveslendik. Fakat yol da bitmek bilmedi. Whistler, Vancouver'in daha once soyledigim gibi yaklasik 120 km kuzeyinde. Yollari ilk kez gectigimizden, bazi yerleri de epey karli oldugu icin yavas gittik. Herhalde iki ila iki bucuk saat arasi surdu. Cok zevkli bir yoldu. Baharda gitmek cok eglenceli olabilir.



Whistler (ve Blackcomb) iki koca dag. Tepesinden etegine kadar kayarak inabiliyorsun. Toplamda ikiyuzden fazla cesitli zorluk seviyelerinde pistler var. Bir dagdan obur daga gecmenin yolu ya Peak2Peak Gondola'ya binmek, ya da en asagiya kadar kayip obur dagin trenine (gondola) binmek. Yandaki fotografta dagin eteklerindeki pistleri gorebiliyorsunuz.





Bu iki dagin eteginde ise Whistler koyu var. Bu koy oteller, ve restoranlar ile dolu. Koyde kimse kalmiyor, kalacak yeri olan o yeri ya bir otele ya da restorana ceviriyor. Aksamlari herkes disarida, geziyor, restoranlarda egleniyor. Cok da sirin dekore etmisler.




Ilk gun erken kalkmanin ve gun boyu kaymanin etkisiyle, aksam yemegini koyde cok sirin bir restoranda yedikten sonra, otele donup, biraz daha demlenip sizma ile tamamladik. Iyi ki de oyle yapmisiz. Cuma gunu yine erken sayilabilecek bir saatte kalkip, kaymaya gittik. cuma gunu kar yagiyordu. Ama taze karda kaymak cok zevkliydi. Hatta bence gunesli bir gunde ama ezilmis karda kaymaktansa, karli bir gunde taze karda kaymak daha zevkli. O gun de yaklasik bes alti saat kaydiktan sonra kaptan soforumuz zinciri takti, bizi vancouver'a geri getirdi. Dondugumuzde ikimiz de o kadar yorgunduk ki, ertesi gun ve onun ertesinin cumartesi ve pazar olmasi, o anda yaptigimiz en mantikli sey olarak geldi bize.


Iste yazdim. Fatos da durtup durtup duruyor. Bes cesit yemek yapti, ben hala bir yaziyi bitiremedim. Sonucta her zamankinden oldu, agir bir giris, jet hiziyla bitiris.


Kendinize iyi bakin, bundan sonra nasil icli kofte yapilir onu yazacagiz.

Sedar

--