Monday, October 20, 2008

Granville Island

Sedar sonunda isyan etti; ben bugun dag tas gormek istemiyorum, insan gormek istiyorum, pazar miskinligi yapmak istiyorum dedi. Ben de dedim bugun pazar, yagmur da yok, evde oturmayalim. Neyse bir orta yol bulduk Granville Island'a gittik. Giderken yuruduk, oraada insan gorduk, donuste de deniz otobus(cuk)u ile geri donduk :)

Granville Island'a geldigimiz ilk haftasonu da gitmistik. Vancouver'daki yarim adaciklardan biri. Sokaklar kasabayi andiriyor, tek katli dukkanlar, restaurantlar var. Ama asil kapali pazar alani en cazip yeri; tek pazar alani degil biraz mandra, biraz balikci, biraz kasap, yani hangi ulkeden ne ararsan var.
Yemek icinde cok cesitli secenekler sunuyor, gecen sefer ispanakli borek yemistik, bu sefer gittigimizde cin yemegi yedik; noddle, biber soslu biftek, kori soslu tavuk ve karides. Kocaman bir tabaga 4unu birden dolduruyorlar. Buyuk ve karisik! Yemeklerini genelde martilarla paylasiyor herkes, zaten uyari tabelalarinda yemeginizi (kendinizi demeliler) martilardan koruyun yaziyor :)

Bir sonraki sefere kapali carsisini ve yedigimiz yemegi de cekelim, kuru kuru anlatinca olmuyor ki!

Sokaklarda gosteriler ve calgicilar oluyor. Dun sahil kenarinda biraz gitar dinledik, sonra upuzun bir bisikletin ustunde basket atmayi deneyen bir adami. En eglenceli yonu herkesin bu gosterilere katiliyor olmasi.

Yemek sonrasi biraz banklarda kitap okuduk, biraz ususek de guzzel bir pazar gecirdik!

Saturday, October 18, 2008

Burnaby Mountain Conservation Area

Bugun cumartesiiii...Bos durmadik yine dustuk yollara :)
Sedar gune cok zinde baslamasa da, gezi onerilerinden en zor olanini secti (yuruyus :), haritadan nasil gidecegimize calistik, sirt cantamizi aldigimiz gibi ciktik disari.
Sirt cantamizin ici dolu dolu; fotograf makinesi, belki biryerde oturup okuruz diye kitaplar, su, 2 adet peynirli salamli sandovic yaninda salatalari ile hemi de, portakal suyu, elma. Daha bitmedi belki terleriz diye yedek tshirtlerde ayri bir posette. Gidiyoruz kararini vermemiz ile bunlarin hazirlanmasi arasinda gecen sure 5 dakika. 7 dakika icinde ayakkabilarimi baglamis, kapinin onunde Sedar'i bekliyordum, isin ucunda gezme olunca :)

Evimizin bulundugu yer (Downtown) ile gidecegimiz yer arasi (Burnaby) yarim saat surdu. Cok degil 17 km ama cok isik var. Gittimiz yol cok ilgincti. Sehir merkezinden 5 dk devam ettigimizde, sanki Beyoglu'nun arka sokaklarina giriyorsun, etrafta gezinen insanlar tedirgin ediyor, sokaklar cok kirli, tekrar 10 dk icerisinde de adim adim degismeye basliyor cevre.

Oncelikle Burnaby Marine Park diye bir yere saptik. Yazin denize girilen yerlerden biriymis. Bu mevsimde de insanlar kano ve sisme botlar ile denizde geziniyorlardi. Iskele uzerinde de yengec avlayan bir amca vardi, kucukleri avlamak yasak!
Yandaki fotografi orada cektik. O kutugun uzerine cikabilmek icin butun uzerimi batirdim, uzeri yosun, ufak yengec ve deniz kabuklari ile doluydu. Arabaya bindigimizde cok kotu balik kokuyordum, camlari acmak zorunda kaldik. Simdi cibi cibi yaptim mis gibiyim :)



Arabayi park ettimiz yer ile park arasinda 5 dk bir mesafe var (yandaki yol). Aradan buyukce bir demir yolu geciyor, parktan bir sonraki koy liman, tren ile surekli yuk tasiyorlar.

Bu arada arabayi park eder etmez parka gitmeyi bile beklemeden, yuruyerek sandoviclerimizi salata ile yedik bitirdik, acikmisiz megerse.


Sonrasinda Burnaby Mountaion Conservation Area'ya gittik. Arabamizi park ettikten sonra bol bol fotograf cekerek yuruyusumuze basladik.

Yuruyus yolu uzerinde koyduklari kucuk harita panolari ve siz suanda buradasiniz isaretleri sayesinde, yuru yuru bu yolun bugun bitmeyecegine karar verip uygun bir yerden geri donduk. Harita ve yon bulma duygum giderek koreliyor, Sedar yanimdayken ben haritaya bakmak yerine nerede yaprak var, yok nerde bortu bocek var onlarin pesinden kosusturuyorum :)
Ama herzaman ben degil, Sedar da yakaliyor:
Yandaki yaprak orumcek aginin ucunda asili kalmis, ruzgar ile donup duruyordu. Bu arada Sedar fotograf makinesinin inceliklerini kesfetti bugun, o yaprak sanmayin ki tek seferde cekildi, cekiyor, tam tamam deyip yurumeye devam ediyoruz aaa tekrar cekmemiz lazim diyor, yapraga kadar geri donuyoruz, elini indir, kaldir, parmaklarini ac, aaa yaprak ruzgardan yon degistirdi, bastan, bir daha, tam 10 kare 10...

Yuruyus yolu cok guzeldi, gecen haftaki kadar zorlu bir yol degildi. Yanda gormus oldugunuz kesilmis bir agactan geri kalan, icinde 2-3 kisiyi alacak kadar genis bir bosluk olusmus. Agac ev :)






Gezimiz nasil mi sonlandi, biraz sallandiktan sonraaaa....


Harika bir manzara karsisinda, portakal suyu ile :)

Bunlarda yol uzerinde begendiklerimiz:

Agaclar muhtesem gorunuyordu, bu mevsime, gunesin bu saatine tekrar denk gelmeli.


Mantarlar icin bu sefer sadece 8 cekim yaptik!





Ayni cizgifilmlerdeki mantarlar gibiler degil mi?

Prensim beni uyandirana kadar uyuyacagim, hepinize iyi geceler...
(Sedar, Sedar neredesin ?)

Thursday, October 16, 2008

Sevgili gunluk,

Dusundum ki, sevigili gunluk demek sacma geliyor. bundan sonra baska bisey bulmaliyim. sevgili falan olabilir mesela ama onu Ali Sirmen pazar gunleri yaziyor.

Gunluk (sade oldu), gunlukcugum (sirnasik oldu), ulan gunluk (kaba oldu), ulen gunlukcugum (bu da argo oldu ama kaba taraflari biraz yumusadi gibi)


Diyecegim o ki, apartman yoneticisi, site yoneticisi falan olan herkesin kesinlikle gelip buralari bir gormeleri gerekiyor. Gelmeleliler ki, bu isi yurtdisinda nasil yapiyorlar gorsunler.
Misal su yanda gormus oldugunuz clicker ya da fob diye adlandirilan dort dugmeli uzaktan kumanda aletinin yapamadigi sey yok. Apartmanin dis kapisinin bir anahtari yok, cunku fob ile aciliyor. bu arada apartmanin birden fazla dis kapisi oldugunu da soylemeliyim. Zemin katta 4 ayri giris, yer altindaki her bir park katinda ikiser giris olmak uzere bir suru kapiyi aciyor. tek yapmaniz gereken, kapi girisindeki okuyucuya yaklastirmak. Ne var, bizde de var dediginizi duyar gibiyim. Ama bu arkadas, bunun yani sira 1 numarali dugmesine basinca garaj kapisini aciyor, iki numarali dugmesine basinca kapatiyor, (bundan da var, evet biliyorum) ama bu fob ustune ustluk asansor ile zemin kat disindaki herhangi bir kata gitmeniz icin de bir anahtar. bu fob'u okutmazsaniz asansor sizin istedigi degil, kendi istedigi yere gidiyor. (asansore ilk bindigimizde uc bes kere yukari asagi insanlarla beraber inip ciktiydik, ta ki birisi gozumuzun onunde fob'u okutup katin dugmesine basana kadar -- suratimizdaki rahatlamayi gormeniz gerekirdi, 9. kata cikmak istiyorsunuz ama bir turlu cikamiyorsunuz, upps 11. kat, hay allah zemin kat, tuh besinci kat, hop 10.kat. hatta ben epey bir sure problemin dokuzuncu katta oldugunu, ona bassak gidecegimizi dusunduydum, acaba ona bassak da merdivenlerden mi insek diyordum). yani fobunuz yoksa hapi yutmus sayilirsiniz. hayatta anahtar tasimayan insanlar elinin altindan eksik etmiyor, gorseniz sasarsiniz. Boyle muthis bir sey.
Ornegin evlerde yangin alarmlari var. Bunlar gercekten calisan alarmlar. Misal firinda balik yaparsaniz, baligin olup olmadigini kontrol etmeniz icin (hele hele aspiratoru de calistirmadiysaniz) en fazla iki dakikaniz var. Eger size taninmis bu iki dakikayi iyi degerlendirememisseniz, ben biraz daha bakacam derseniz, kendinizi uc saniye sonra elde telefon, ayakta terlik kapinin onunde bulabiliyorsunuz (telefonla napacaksam :) ) hatta bu uc saniyenin bir saniyesini de yangin alarmina tokat atarak gecirebilirsiniz (yangin alarminin tavanda oldugunu soylemis miydim :) ).
Veya ornegin apartmanda (hemen hemen butun yeni apartmanlarda bir adet spor salonu (fob olmadan kesinlikle giremiyorsunuz, hem de iki kere okutmaniz gerekiyor, niyeyse), ortak eglenceler icin bir adet salon, icinde bilardo masasi, mutfak, toplanti salonlari olabiliyor (ama malesef pinpon masasi yok. bu konuda bazi siteler burlardan daha iyi olabiliyor)
Hatta bunlar minik gokdelenler oldugu icin ve onlerinde bahcelik alanlari olmadigi icin 11. ve 19. katlarindaki koca koca teraslar cicekler, cimler, agaclar ve banklar ile dolu olabiliyor.
bence gelinip gorulmesi gerek :)

Tuesday, October 14, 2008

bal kaymak Yogurt!

Bulabildigimiz en buyuk yogurt 750 gram geliyor. 'Balkan' yogurt olarak satiliyor ama oyle kivamli degil, Sedar hepsini bir oturusta bitiriyor. Oyle corba yapmak falan mumkun degil, kiyip da bol bol bile yiyemiyoruz :)

Baktik aldigimiz yogurt disimizin kovuguna yetmiyor, sut de sudan ucuz, kendi yogurdumuzu kendimiz yapalim dedik. Daha dogrusu Sedar ben yaparim dedi, ben dedim internete bakalim. Sonucta biraz internet biraz Sedar'in annanesinden kalan bilgilerimiz ile 1 kilo sut ile denedik... Sonuc mu? Bakin da gorun, benim diyen tava yogurdundan guzel oldu :)



Ilk denemenin sansimi bilmiyorum ama cok guzel oldu cok :)


Yaninda mi? yaninda nohut ve pilav yedik, ellerimize saglik cok da guzel olmustu :)







Tarifi mi? oda asagida:

1 lt sutu yaklasik 1/4 ucana kadar kaynattik kiii kivamli olsun yogurdumuz. Serce parmagimi yaklamayacak sicakliga gelinceye kadar gidip gelip karistirarak soguttuk. 1 yemek kasigi yogurdu, bir miktar sut ile iyice karsitirip, daha sonra sutun icine kattik, iyice karismis oldu. Sonra guzelce sagini solunu sardik sarmaladik, 5 saat kaloriferin onunde mayalanmaya biraktik. Daha sonra kaloriferin onunden alip, oda sicakliginda 2 saat kadar beklettik. Dun aksam bunlar tamamdi, cok guzel gorunuyordu ama sulanmamasi icin hemen yemedik. Bugun sabaha kadar da buzdolabinda bekledi, cok guzel oldu cok :)

Monday, October 13, 2008

Stanley Park, Vancouver

Yagmur ile uyandik bugun, ufak ufak ciseliyor gibi gorunuyor ama degil, bulutlar alcalmis uzanip yere degiyormus gibi. Evde vakit gecirelim diye dusunduk once ama baktik bulutlar 19. kati ele gecirmis, bizi de yutmadan en iyisi evden cikalim dedik.
Arabaya atladik Stanley Park'a gittik. Sedar dedi islanmayiz yuruyelim, iyi dedim bastan, yuruyelim, sonra baktim usumuyorum ama burnumun ucundan su damliyor (Sedarin sac cok tabi, henuz kafa derisine ulasmamis). Sedar ben memnunun halimden ama istersen donelim sen usumussundur diyorum, yooo diyor hava cok guzel yuruyelim. Sedar diyorum ben simdi cok keyif aliyorum ama sen donelim dersen doneriz diyorum , bir denedim sansimi tekrar ama olmadi, takildim pesine ben de ;)
Stanley Park, Vancouver Downtown'da en buyuk park. Cevresinde tam turun uzunlugu yaklasik 9 km. Icerisinde de patikalar var, kucuk goller var, kosanlar, bisiklete binenler, turistler, hava guzel iken baya kalabalik oluyor (foklar varrrr, sincaplar vaarrr, anlaticam az sonra). Biz bugun cok kucuk bir kisminda yuruduk. Bir iki de fotograf cektik tabi:



Yuruyus yolumuzun basi...


Sedar: "Ben bu Vancouver'da agac olsam baska ne isterim ki!"

Didem: "Gunes :)"












Bu da Downtown'un Stanley Park'dan gorunumu, bakiniz canavar bulutlar, gokdelenleri yutmuslar :)


















Parkin icerisinde yuruken, yapraklarin buyuklugune ve renklerine hayran hayran bakiyordum ben Sedar fark etti, Kanada bayraginin uzerindeki yaprak, bu yaprak.










Bu da yol arkadasimiz, tombis gri benekli fok. O mu bize yol arkadasligi yapti biz mi ana bilemiyorum ama butun sahil boyunu fotografini cekebilmek icin kosar adim yuruduk. Sonra bir baktim ki arabanin yanina gelmisiz ( Sedar fok ile ortak olup beni kandirdi, evet simdi anladim :)



Islak ama guzel bir gun gecirdik, yuruyus cok iyi geldi. Bir sonraki sefere sincaplar icin yiyecek birseyler goturmeye karar verdik, ve bir de havlu :)

Sunday, October 12, 2008

sevgili gunluk,

bugun benim karim beni yine (sanki hergun cikariyor) daglarin basina cikardi, inecem dedim indirmedi, oturacam dedim oturtmadi, yuru babam yuru, iki saat boyu, bir keci yolu, cik babam cik, ha babam ha, dagin basina vardirdi. vardirdi ki ne goreyim, teleferik koymuslar, megerse teleferik varmis, teleferik, insan icadi, niye var: cunku insanlar iki saat dagi tirmanmasin, binsin yukari ciksin diye, degil mi :). ustelik simdiden kisin yerini etmeye de basladi, diyor ki insanlar teleferikle cikiyor, kayarak iniyor. beni butun dagin asagisina kayarak indirecekmis.
Dag dedigimiz oyle tepe falan degil, bildigin dag. Ayrintilar icin bkz http://hiking.grousemountain.com/ . bir saat elli dakika olan tirmanisda 2.9 km yol katetmisiz, baslangic noktasindan taaaaam 859m yukari tirmanmisiz, toplamda 1127m rakima cikmisiz. Megerse bunlarin hepsi zaten internette yaziyormus. Hayir eger bunlari daha once okumus olsaydim, tirmanir miydim, bilemiyorum. ama iste benim hanim boyle kurnaz planlar yapiyor, eger gormemem gereken, okumamam gereken birsey varsa kesinlikle ne okuyorum, ne de goruyorum. bilmem gerektigi kadarini biliyorum, bilmemem gerekeni bilmiyorum. Ajan gibidir benim hanim ayiptir soylemesi.



Simdi sizin gozunuzde olayi biraz daha canlandirabilmek icin, ekibimiz teknolojinin faydalarindan da yararlandi ve cesitli fotograflar cekti, cekindi:


Ornegin su yanda gordugunuz fotografta ne kadar bitap, ne kadar halden dusmus oldugumu, takatimin kalmadigini kolaylikla gorebilirsiniz. bakin, ne kadar bitkin bir haldeyim, dilim disarida, bu tirmanis ne zaman bitecek diye dusunuyorum.



Halbuki bir de kendisine bakin. Bakin ne kadar neseli, sanki hic yorulmamis gibi, sanki kendi tirmanmiyormus gibi. Tabii kendisi kus kadar hafif oldugu icin yorulmuyor, benim de yorulmadigimi saniyor.









Ama bir kere tirmanisin sonuna geldin miiiiiii, degme gitsin, yol boyu soylenmeler, bu yol bitmezler, keci yolu bunlar, buradan insan cikmazlar falan hepsi geciyor tabii.









veeeeeee, sonucta boyle guzel bir manzaraya geliyorsunuz (ne kadar yukari ciktigimizi farkettiniz mi, butun o yolu yuruyerek cikartti bana)
Nihayet, guzel bir dag, tirmanmasi zevkli, iyi ki de gitmisiz. Kisin da gideriz biz oraya, kayariz da.
bu arada, teknik ekipten Umut'a dagin tepesine 14 kutu portakal suyu. 5 litre kola ve uc ton peynirli cubuk kraker getirdigi icin, bizim fotograflarimizi cektigi icin, bize yol arkadasligi ettigi icin (aslinda bana yol arkadasligi etti, hanim onden firladigi icin kendisi ilen zirvede gorusebildik :p) cok tesekkur ederiz.
ben sedar gokbulut, vancouverdan hallerimiz programi ekibi adina iyi gunler diliyoruz. Bir dahaki programimizda gorusmek uzere (bakalim sirada hangi dag var). Stop