Saturday, October 18, 2008

Burnaby Mountain Conservation Area

Bugun cumartesiiii...Bos durmadik yine dustuk yollara :)
Sedar gune cok zinde baslamasa da, gezi onerilerinden en zor olanini secti (yuruyus :), haritadan nasil gidecegimize calistik, sirt cantamizi aldigimiz gibi ciktik disari.
Sirt cantamizin ici dolu dolu; fotograf makinesi, belki biryerde oturup okuruz diye kitaplar, su, 2 adet peynirli salamli sandovic yaninda salatalari ile hemi de, portakal suyu, elma. Daha bitmedi belki terleriz diye yedek tshirtlerde ayri bir posette. Gidiyoruz kararini vermemiz ile bunlarin hazirlanmasi arasinda gecen sure 5 dakika. 7 dakika icinde ayakkabilarimi baglamis, kapinin onunde Sedar'i bekliyordum, isin ucunda gezme olunca :)

Evimizin bulundugu yer (Downtown) ile gidecegimiz yer arasi (Burnaby) yarim saat surdu. Cok degil 17 km ama cok isik var. Gittimiz yol cok ilgincti. Sehir merkezinden 5 dk devam ettigimizde, sanki Beyoglu'nun arka sokaklarina giriyorsun, etrafta gezinen insanlar tedirgin ediyor, sokaklar cok kirli, tekrar 10 dk icerisinde de adim adim degismeye basliyor cevre.

Oncelikle Burnaby Marine Park diye bir yere saptik. Yazin denize girilen yerlerden biriymis. Bu mevsimde de insanlar kano ve sisme botlar ile denizde geziniyorlardi. Iskele uzerinde de yengec avlayan bir amca vardi, kucukleri avlamak yasak!
Yandaki fotografi orada cektik. O kutugun uzerine cikabilmek icin butun uzerimi batirdim, uzeri yosun, ufak yengec ve deniz kabuklari ile doluydu. Arabaya bindigimizde cok kotu balik kokuyordum, camlari acmak zorunda kaldik. Simdi cibi cibi yaptim mis gibiyim :)



Arabayi park ettimiz yer ile park arasinda 5 dk bir mesafe var (yandaki yol). Aradan buyukce bir demir yolu geciyor, parktan bir sonraki koy liman, tren ile surekli yuk tasiyorlar.

Bu arada arabayi park eder etmez parka gitmeyi bile beklemeden, yuruyerek sandoviclerimizi salata ile yedik bitirdik, acikmisiz megerse.


Sonrasinda Burnaby Mountaion Conservation Area'ya gittik. Arabamizi park ettikten sonra bol bol fotograf cekerek yuruyusumuze basladik.

Yuruyus yolu uzerinde koyduklari kucuk harita panolari ve siz suanda buradasiniz isaretleri sayesinde, yuru yuru bu yolun bugun bitmeyecegine karar verip uygun bir yerden geri donduk. Harita ve yon bulma duygum giderek koreliyor, Sedar yanimdayken ben haritaya bakmak yerine nerede yaprak var, yok nerde bortu bocek var onlarin pesinden kosusturuyorum :)
Ama herzaman ben degil, Sedar da yakaliyor:
Yandaki yaprak orumcek aginin ucunda asili kalmis, ruzgar ile donup duruyordu. Bu arada Sedar fotograf makinesinin inceliklerini kesfetti bugun, o yaprak sanmayin ki tek seferde cekildi, cekiyor, tam tamam deyip yurumeye devam ediyoruz aaa tekrar cekmemiz lazim diyor, yapraga kadar geri donuyoruz, elini indir, kaldir, parmaklarini ac, aaa yaprak ruzgardan yon degistirdi, bastan, bir daha, tam 10 kare 10...

Yuruyus yolu cok guzeldi, gecen haftaki kadar zorlu bir yol degildi. Yanda gormus oldugunuz kesilmis bir agactan geri kalan, icinde 2-3 kisiyi alacak kadar genis bir bosluk olusmus. Agac ev :)






Gezimiz nasil mi sonlandi, biraz sallandiktan sonraaaa....


Harika bir manzara karsisinda, portakal suyu ile :)

Bunlarda yol uzerinde begendiklerimiz:

Agaclar muhtesem gorunuyordu, bu mevsime, gunesin bu saatine tekrar denk gelmeli.


Mantarlar icin bu sefer sadece 8 cekim yaptik!





Ayni cizgifilmlerdeki mantarlar gibiler degil mi?

Prensim beni uyandirana kadar uyuyacagim, hepinize iyi geceler...
(Sedar, Sedar neredesin ?)

No comments: